Hafızlık, Nereden, Nereye?

Nisan 23, 2020

Hafızlık müessesesinin geçmişine gidecek olursak ilk hafız olarak Cebrail(as)’dan vahiy yoluyla ayetleri alan peygamber efendimiz (sav)’e ulaşırız. Peygamber (sav) vahiy gelirken ayetleri unutmamak için vahiy henüz bitmeden aceleyle hemen telaffuz etmeye çalışıyordu.

Derken “(Ey peygamber!) Cebrail sana Kur’an’ı okurken, acele edip onun söylediklerini tekrarlama! Çünkü O’nu senin kalbine yerleştirmek ve gerektiğinde okutturmak bizim işimizdir.” Kıyame,16–17 ve aynı minvaldeki A’la Suresi/6. ayetleri nazil oldu. Bu ayetler hem Peygamber (sav) e acele etmemesini emrediyor, hem vahyi asla unutmayacağını söylüyor, hem de vahyin korunduğunu bildiriyor. Böylece ümmi bir peygambere Kur’an ilahi bir yolla ezberletilerek bir mucize gerçekleşiyordu. Rasulullah (sav) kendisine vahiy geldiğinde sayıları zaman zaman yirmiye ulaşan vahiy katiplerinden birini çağırıyor, ayeti arka arkaya iki kere okuyup yazdırıyor. Daha sonra vahiy katibine yazdığını okumasını söylüyor; okuma-yazma bilmediğinden bu şekilde kontrol etmiş oluyor. Süreç daha sonra şöyle işliyor: Bu ayeti Allah Rasulu kıldırdığı namazlarda okuyor ve müslümanlar böylece duyuyorlar. Vahiy katibi ise Allah Rasulu’nun Medine’de Mescid’i Nebevi’yi yaptırır yaptırmaz bitişiğine kurduğu ilk Kur’an Kursu olan “Ashab-ı Suffe’de okuyor. Burada gerek Medine’den, gerek Medine dışından gelen, İslamiyeti öğrenmek isteyen herkes tahsil görebiliyordu.

Ashab’ı Suffa, ayeti hem vahiy katibinden hem de namaz vakitlerinde Rasulullah’ın kıraatinden öğreniyordu. Çoğunlukla ezberleyerek, bazen de yazarak ayeti çoğaltıyorlardı. Bu çabaların neticesi olarak Ashab’ı Suffa’nın yanından geçenler “arı vızıltısı”na benzer sesler duyarlardı. Gerek Ashab’ı Suffa’dan gerek dışardan “o zamana kadar gelen vahyin tamamını” ezbere bilenlere “çok okuyanlar” manasında “kurra” denirdi. Bu “kurra” sahabeler, Allah Rasulu’ne gelip İslam dinini öğretecek öğretmen istendiğinde çeşitli kabile ve şehirlere Rasulullah tarafından “öğretmen” olarak gönderilmişlerdir. Kadın-erkek ayrımı olmaksızın pek çok sahabe, kadınlardan başta peygamber efendimiz (sav)’in hanımlarından Hz.Aişe, Hz.Ümmü Seleme, Hz.Hafsa olmak üzere, 4 halife hep “kurra” sahabelerdendir. Bu konuda getirilen tek kısıtlama “hadis” ezberi yapan sahabelerin “ayet” ezberi yapmasına Rasululah (sav) tarafından -karışma olmaması amacıyla- izin verilmemesidir.

Zaman zaman Reci Vakası ve Bir’i Maune Faciasında olduğu gibi suikastlere uğrasalarda, hafızlık müessesesi, 4 halife döneminde de önemini koruyarak var olmuştur. Hatta Hz.Ömer bir ara “Kur’an hafızlığının önüne geçmesi” nedeniyle yoğun talep gören “hadis hafızlığı”nı durdurma kararı almıştır. Hz. Osman’ın istinsah faaliyetinden kısa bir sonra, Hz.Ali döneminde Muaviye ile gerçekleşen Sıffin Savaşı’nda Muaviye’nin çağrısı üzerine her asker çantasından bir Kur’an çıkarıp yukarı kaldırmıştır. Bu olay İslam Tarihinde, aradan geçen kısa sürede her eve bir Kur’an girdiğini göstermesi bakımından anlamlıdır. Yani diğer 3 ilahi kitabın tahrifine mukabil, Kur’an-ı Kerim yazı malzemelerinin oldukça kıt olduğu bir dönemde, Araplarda çok yaygın olan “şifahi” kültür ile ilk günden itibaren korunarak bize gelmiştir. Tüm bu bilgiler ışığında “hafızlık” yapmak, Rasulullah’ın sünneti olmasının yanında, İslam toplumunda, Rasulullah (sav) ile başlayan bu mukaddes zincirin kopmaması adına, birilerinin yapması gerekliliği ile de “farz-ı kifaye” olarak da değerlendirilmiştir.
Selçuklu döneminde açılan “Daru’l Huffaz” ve “Daru’l Kurra” lar Osmanlı döneminde de varlığını sürdürmüş, mahalle mektebi statüsündeki “küttab” larda temel öğrenimini alan öğrenciler, bu müesseselerde hafızlık, aşere-i takrib gibi eğitimler almışlar ve artık “Kuran’ı ezberleyenlere” Kurra” değil, “koruyan” manasında “hafız” denmektedir. Afrika gibi bölgelerde Kur’an bulma sıkıntısı yaşayan İslam topluluklarında bile, sıra tarzındaki ahşap zeminlere yazıp ezberlemek suretiyle hafızlık müessesesi yüzyıllar boyu ayakta tutulmaya çalışılmıştır.  

Hangi Metodla?
Günümüzde Türkiye genelinde tercih edilen hafızlık metodu “Osmanlı Usulü” denilen her cüzün son sayfası ile başlayıp, ikinci tur(dönüşte) her cüzün sondan 2. sayfasına geçen, yeni sayfa(çiğ) ile birlikte geçen turda ezberlenen sayfayı(pişmiş) da alarak ilerleyen yöntem. Her dönüşte önceden ezberlenmiş ve üzerinden yaklaşık bir ay geçmiş sayfalar tekrardan çalışılıp canlandırılıyor ve ders verilirken hocaya yeni ezberlenen sayfa ile birlikte arka arkaya okunuyor. Diyelim ki, 3 sayfa okuyan bir hafızın ilk okuduğu sayfa taze ezberi(çiğ), diğer 2 sayfa ise önceki aylarda ezberlediği halde üstünden zaman geçmesi ile zayıflayan, bu sebeple tekrar ederek canlandırdığı sayfa(pişmiş) oluyor. Bu yöntem sağlamlığı nedeni ile başka ülkelere taşınmış, dünyada çokça örneklenmiş bir yöntem. Tabi ki, öğrencinin hafızlık yaparken anlamına hiç odaklanmadan salt ezbere odaklanması konsantrasyon yönüyle ezberi daha sağlam kılıyor. Hatta anlayarak okuyan Arap hafızlar, çok kritik farklılıkların olduğu, tüm hafızlara ter döktüren bazı pasajlarda hiç anlamadan okuyan diğer milletlerin hafızlarına karşı dezavantajlı olmuşlardır. Hafızlık yarışmalarında ezici bir çoğunlukla ezberlerken anlamını bilmeden ezberleyenler kazanırlar.
Bir de “has” denen bir kavram vardır ki şuna denk gelir: Hafızlığını henüz bitirmiş birisine rast gele sayfa başlarından sorsanız yüzde doksanını okuyamaz. En fazla o ilk ayeti tamamlar ve kalır. Bu, onun kafasında hepsi birbirine girmiş, bazıları birbirine inanılmaz benzeyen 6236 ayet olması ile alakalı doğal bir sonuçtur. İşte hafızlığını bitirip has yapmayan hafızın durumu böyledir. Akıcı bir okuyuş sağlayamaz. Şimdi, bu arkadaşımızın artık yeni ezber yapmadığı bu süreçte, cüz cüz, ara vermeden, defalarca, arka arkaya Kur’an’ı hocasına okuması gerekiyor. Bir cüzle başlayan bu has süreci 5 cüze ulaşmadan hafızlığın tamamlandığını söylemek zordur. Bir yıl hafız hocalığı yapmış biri olarak söyleyebilirim ki, hafızlık sınavını geçse de ezberi bir kaç yıl içerisinde hızla zayıflayacaktır. 7+8+7+8 şeklinde 4 günde tümünü okuma, 10+10+10 şeklinde 3 günde tüm ezberini toparlama idealidir. En şahanesi ise tek günde sabah namazı ile başlayıp yatsıya kadar sadece yemek+namaz araları verilerek ezberin tamamını okuma olayıdır ki, bundan sonra bir kutlama yapılır ve o hafız hocasına bir daha ders vermez :) Yani mutlu son. Herkes için bu söz konusu olamasa da 5 cüzü tek günde okuyabilmek işi sağlam tutmak isteyenler için önemli bir eşiktir.
  
Ne Kadar Süre İle?
Bir sayfayı bir saatte ezberlemek oldukça ideal kabul edilir. Böyle bir kişi 1 yılda tüm Kur’an’ı ezberleyip, 1 yılda da tekrarını(has) bitirip 2 yılda hafız olabilir. Bu “1 sayfayı ezberleme süresi” kişinin hafızlık süresi hakkında en kayda değer bilgiyi verir. Tabi bu, yıl bazındaki süreyi verirken, günde en az 8–10 saat, haftada maksimum 1 gün tatil, yarı yılda ve yaz döneminde hiç ara vermeden devam edilmesi gerektiğini söylemeliyim. Hafız hocalığı yaparken, çalıştığım kurumda 1 sayfayı 3 saatte ezberleyemeyenlerin hafızlığa başlamalarını onaylamıyorduk. Çünkü zorlanan bir öğrencinin, onlarca örneğini gördüğümüz üzere hafızlığı tamamlama süresi 4–6 yılı buluyor, çevresinde kendisinden sonra başlayıp çok daha önce bitiren öğrenciler ve sayfa sayısının artması ile ders yükü ile başa çıkamama, stres gibi nedenlerle öğrenci bunalıma girebiliyor. Üstelik normalin 2–3 katı vakit ve mesai harcamasına rağmen, bu zorlanan öğrencilerin hafızlığı asla gereği kadar sağlamlaşamıyor, deyimi yerindeyse sayfalar arttıkça binevi tıkanma oluyor. Hatta hafızlığına 6–10 yıl gibi süre boyunca emek verip, yine de istenen sağlamlığa ulaşmadığı da vuku bulabiliyor. İşte bu gibi nedenlerle hafızları deneme sürecine alıp bir ay boyunca gözlem yapmak çok elzemdir. Bu süreçte bakılacak olan bir başka şey mühim ise şu: Hafızlık her halukarda zordur; bu öğrenci bu zorluğa dayanabilecek mi? Bazen ezberini kolaylıkla yapan bir öğrencinin sürecin stresine katlanamadığını görebilirsiniz. Bu tedbir; hem herkesin hafızlık yapmak zorunda olmaması, hem meşhur örneğe dönecek olursak, “bir balıktan uçmasını, bir kuştan yüzmesini istemediğiniz müddetçe her öğrenci başarılıdır” misalince hafızlığa yeteneği olmayıp da, söz gelimi hattatlığa, hukuğa, tıbba yeteneği olan bir öğrenciyi hafızlık dışına yönlendirmenize olanak sağlasa da; belki bir hafız kaybedersiniz ama topluma bir hattat, bir hakim, bir doktor kazandırırsınız. Bu süreçte gözlemlediğim bir şey de, hafızlığa devam etmeme kararının öğrenci tarafından kolaylıkla kabullenildiği, çünkü bu deneyimde zorlanan bizzat kendisi oluyor; devam etmesi yönünde baskı yapan ise, aileler oluyor. Bazı ebeveynlerde kendilerinin yapamadıkları şeyleri çocukları üzerinde gerçekleştirme arzusu çok baskın olabiliyor; veya çok üzücü ama; örneğin, baba ikinci bir evlilik nedeniyle, çocuğunu evden uzaklaştıracak, güvenli, çocuğun bir kaç yıl boyunca eve pek uğramayacağı, soranlara da “ilim tahsil ediyor” diyeceği bir ortam arzuluyor. Evet, kulağa çok acı gelebilir ama görev sürecinde pek çok hafız hocası bu durumlardaki ebeveynlerden böyle bir baskıya veya ısrara maruz kalmıştır. Böyle bir ebeveyn gerçekten samimi ise, hafız hocasının çocuğunun liyakati ile ilgili söylediği şeyleri bir kere olsun dinlemeyi tercih eder.
  
Peki, Ezberlemek mi Daha Zor, Unutmamak mı?
Sıkı bir çalışmayla, 2–3 yılda oldukça sağlam bir hafızlık tamamlanabilir. Bundan fazla sürecek hıfzın öğrenciye artılarından çok eksilerinin tesir edeceğinden bahsetmiştim. Ki “sıkı bir çalışma” derken, “tatil” kavramını bir süreliğine hayattan çıkarmaktan bahsediyorum. Bu ilk başta çok insafsızca gelebilir. Elbette her insan dinlenme ve tazelenme hakkına sahiptir. Fakat hafızlıkta, yaptığınız iş yüzde doksan eski ezberlerinizi canlandırmak oluyor. Söz gelimi hocasına 10 sayfa veren bir öğrenci 1 sayfa yeni ezber yapıyorsa, geri kalan 9 sayfa tümüyle önceden ezberlediği sayfalar oluyor. Ve ders çalışma sürecinin büyük bir yüzdesi onları yeniden ezberlercesine çalışmakla geçiyor. Elbette yeni bir ezberden daha kısa sürüyor fakat sayfayı seri bir şekilde okuyabilmek için hatrı sayılır bir emek veriyor. Ve bu eski (pişmiş) sayfaları en son çalıştığı gün, tarih olarak ne kadar yakın bir mesafedeyse, toparlaması o kadar kolay oluyor. Hal böyle olunca eski ezberlere olabilecek en kısa zamanda dönmek, -ki bu süreçte 1 gün bile çok şeydir- hafızlığın süresi kadar, sağlamlığını ve öğrencinin moralini direk etkilediğinden büyük önem kazanıyor. İşte hafızlığın sayısız zorluğundan biri bu. Öğrencinin burada herkesin tatil yaptığı “tatil günleri”nde ezber yapmasının zaruretini iç disiplini ve şiddetli isteği ile kabul etmesi gerekiyor. Çünkü bu, her şeyden önce bir gönül işi, zorlukla, mecburiyetle yürütülebilecek bir dayatma değil. Olmamalı.

Haydi Ben de Geldim
Hafızlık çağrışımı ben de hep güzeldi. Tabi kendi üzerimde hiç düşünmemiştim, öyle bir yüzleşmem olmamıştı. Sonra, malum 28 Şubat, okuldan atılarak kaydolduğum Kur’an Kursuna elimde İngilizce bir roman ile gelmiştim. Yasin, Tebareke, Amme gibi sureleri biliyor, tecvid konularının hemen hemen hepsini öğrenmiş, az miktarda da Arapça çözebiliyordum. Bu kursta, aslında Anadolu İhl orta kısım mezunlarına uygun bir sınıf varken, hiç bir şekilde Kur’an bilmeyen, sıfırdan başlaması gereken bir sınıfa yerleştirildim. Günlerim biraz tiye alarak çokça üzülerek, öğrenme iştiyakıma bir mecra arayarak geçiyordu. Sadece bir kaç derse kıymet veriyordum. Bana uygun bir sınıfın varlığını 3 ay sonra öğrendiğimde, artık depresif bir ruh haline bürünüp koyverdiğimden geçiş yapmak bile istemedim. Bir gün kursta “hafızlık taç merasimi” yapıldı. Hiç o kadar duygulandığımı, dünya üzerinde her hangi bir şeye bu kadar özendiğimi hatırlamıyorum. Törende “hafızlığın fazileti” ile ilgili okunan hadisleri hiç aklımdan çıkaramadım. Zaten ben de hem dünyam için hem ahiretim için esaslı bir şey yapma arzusunda değil miydim? Heveslenmem çok zor olmadı çünkü iyi bir lise ve iyi bir üniversite hayalimin elimden hunharca çalınması ile içine düştüğüm anlam bulma çabamda artık ümitsizliğe iyice yaklaşmış bir haldeyken, bu, bana özel bir çağrı gibiydi. Sonrasında hafızları izledim, spor salonunda, bahçede, sınıfta durmadan ezber yapışlarını. Bu dünyayadan değil gibilerdi.

Ekonomik krizler, seçimler, savaşlar, kavgaların çok dışında bir dua makamı, melekler ordusu gibiydiler. Bir kaçıyla tanıştım, Kur’an okumaktan kısılmış sesleriyle sohbet ettim. Hepsinin yüzünde ismini koyamadığım bir farklılık vardı. İşin garibi sadece ben değil herkes bunu ifade ediyor; bazen kursta merhabalaştığımız birisine bu sezgiyle “hafız mısın?” diye sorup, mukabilinde “evet” diye cevap alıyorduk. Tabi ki bu iş, ezberi bitirip icazet töreninde başına taşlı bir taç takılırken herkesin duygulu yüz ve dolu gözlerle seni izlemesinden ibaret olmadığından, adım adım yaklaşsam da henüz ikna olmamıştım.
Kafamda devasa bir soru vardı: “Ezber bitince ne olacak, nasıl korunacak?” Bu konuyu hafızlarla ve hafız hocaları ile konuştum. Hafızlar, zaten ömrümüz boyunca her gün Kur’an okumamız gerektiğini, Kur’an’ın zaten bunun için indiğini söylüyorlardı. Hakikaten de tam içimden geçirdiğim şey! Böylece “ezberi unutmamak” gayretiyle hiç bir günümüz Kur’ansız geçmeyecekti. Hafız hocaları için ise bu hiç ciddiye alınacak bir soru değildi; çünkü bir hafızın yapabileceği en iyi işi yapıyorlardı; günde on saatten fazla ezber dinliyorlardı. Çoğu ezberden takip ediyorlardı, ben de neyi soruyorsam. Zihnimde az çok bir taslak çıkarmıştım: Bir hafız bir cüzü sessiz 15dk.da, sesli 25 dk.da okuyabiliyordu. Ömrümün her günü 20 dk Kur’an okumak benim için bir külfet olmayacaksa bu işle aramda artık bir engel yoktu. Koskoca 24 saat içindeki 20 dakikayı düşündüm. Böylece kararımı vermiş oldum.

Unutmamak; ama nasıl?
Bu başlık aslında sizlere bu yazıyı yazış amacımı taşıyor. Ezberle ilgili temel kaideyi sizlere bir örnekle şöyle açıklamak istiyorum: Sporcuların hali hazırda spor yaparken edindikleri bazı yetkinlikler vardır. Hatta bir kaç ay fitness a gittikten sonra her birey vücudunun sıkılaştığını, bazı kaslarının belirgin hale geldiğini rahatlıkla görebilir. İyi hissettiren, gözü okşayan bu durum spor bırakıldığında, kasların kendini salması ile neticelenir. Geçmiş hiç yaşanmamış gibi veya ondan hallice olur :) Şimdi bu örneği, hafızlığa uyarlayın; hafızlık bitince yapmanız gereken şey; has yapmak. Yani ezberinizi günlük tekrar edip birine vermek. Yok efendim, benim hafızlık boyunca planladığım, her sorana şak diye cevap verdiğim gibi günde 20 dk yüzünden Kur’an okumakla hafızlık tekrar edilmiyor; her geçen gün eriyor. Senede bir Ramazan ayında ezbere mukabele okumak da, hatimle teravih kıldırmak da ezberi filan kuvvetlendirmiyor; bilakis ezberiniz kuvvetliyse yapabilirsiniz bunu. Ezberinizin hala çok iyi durumda olduğunu gösterir bunlar.

O Halde Kimler Hafızlık İçin İdeal Bireylerdir?
Evet. Her gün onlarca anne tarafından mesaj kutuma düşen bu soru, elbette çok kıymetli. Önce buraya kadar bahsettiklerimi kısaca toparlayacak olursak; 2–3 yıl zarfında bitirebilecek şekilde bir ezber yeteneği olan, sıkı tempoya dayanabilen, hafızlığı bitirdikten sonra her gün ezber verebilecek, ya da ezber dinleyebilecek şartlara haiz olan. Ülkemizde hafızlıktan sonra, meslek hayatına atılmış, geçim şartlarının zorluğu, çoluğa çocuğa karışma sürecinin sancılarıyla değil günde, haftada, ayda, yılda bir kere bile Kur’an açmayan, aslında ezberinden ümidi kesip kendini başka limanlara atan da diyebiliriz; yüzlerce ama yüzlerce hafız vardır. Aslına bakarsanız tek başına annelik bile hafızlığı çocuk başına en az 3 yıl tekrar etmenize ciddi manada engel teşkil eder. Kadın dişlerini fırçalasa kapıda bebek ağlıyor, nerde ezber yapmak? Özellikle yalnız başına çocuğunu büyüten şehir annelerinden bahsediyorum. Dolayısıyla, hafızlıktan katbekat zor olan bu ezber tekrarı için hafız hocalığı, Kur’an Kursu öğreticiliği, Din Kültürü Öğretmenliği, vaizlik, İlahiyat branşlarında akademisyenlik..vb tarzı göbekten bağı olan alanların içinde olan kişiler, çok daha az gayretle hafızlıklarını mesleklerinin çatısı altında tekrar edebilirler. Bu, yalnızca bu alanları seçenler hiç uğraşmadan hafızlıklarını korurlar demek olmadığı gibi, bu alanlar dışındaki meslek grupları, ezberlerini asla koruyamazlar demek de değildir. Şunu eklemek isterim ki 17 yıllık süreç içinde bunun dışında pek bir örnek görmedim.

Kaç Yaşında?
Yukarıda hafızlığın korunabilmesi için bazı meslek grupları içinde yer almanın mahiyetinden bahsettim. Dolayısıyla “hafızlık” kararı bir anlamda meslek tercihini de içinde barındırıyor. “Hafız” dediğimiz şey “yaşayan Kur’an” demek. Tabi ki, bu vizyona ve gayrete gelebilmek sırf ezberle olmuyor. Hangi mesleği yapmak istediğini zihninde netleştirmemiş, ya da ilahiyat alanlarından birisiyle ilgilenmeyen bir çocuk için hafızlık düşünmenizi önermiyorum. Çünkü bu sizin kararınız oluyor. Ve evet, şu an ki eğitim sistemi izin verse de 10 yaşında bir çocuk için bu karar mümkün değil. 15–25 arası ideal dönem olsa da, kırklı yaşlarında hafızlığa başlayıp tamamlayan onlarca insanı da görmezden gelemeyiz. Evet, itirazınızı biliyorum; o yaşta ezber oldukça kolay yapılıyor. Fakat bu, hiç bir şeyden habersiz bir çocuk için, meslek seçmek, onun tercih hakkını elinden almak oluyor. Sevmediğiniz bir yemeği yer misiniz? Bakın tek bir öğünden bahsediyorum. Burada bir çocuğun anne-babasının isteğiyle hayatı boyunca icra edeceği mesleği seçmesi söz konusu. Ebeveynler olarak çocukların sahibi değiliz, hayatları da bize bahşedilmedi; bizler emanetçiyiz. Görevimiz onları gözlemleyip, keşfetmek ve yaratılışlarına ve inancımıza uygun alanlara yönlendirmek. Ayrıca 10 yaşına kadar kolay ezber yapılması gerçeğinden yola çıkarak çocuğunuza Amme cüzü, Yasin, Tebareke, Amme, Fetih, Vakıa, Kıyame gibi sureleri ezberlemesine destek olabilirsiniz. Hafız olmasa bile her müslüman bu kadar ezber bilmelidir Kur’andan.

İdeal Hafızlık Sürecinde Neler Olmamalı?
Hafızlık yaparken, ders, sanat, hobi..vb özetle adı ne olursa olsun başka etkinlikler önermiyoruz. Eski ezberleri canlandırmak için zamanla yarışıyoruz. Aheste aheste gidildiğinde öğrenci eski ezberlerini hatırlayamıyor, şeytanında bu dönemde verdiği vesveseler eklenince o kadar yıldırıcı oluyor ki çoğunlukla bırakma kararı alınıyor. Kız öğrencilere özel günlerinde izin kullandırılmasını öneriyoruz. Özel günlerinde okutmayı ise tasvip etmek mümkün değil.
Bir de, binanın fiziki ihtiyaçları, ısıtma, soğutma, küçük de olsa mutlaka bir bahçe, gıda yönüyle öğrencilerin temel ihtiyaçlarını karşılayan, pedagojik yaklaşımı olan hocalarla çalışan bir kurs tercih etmelisiniz. Benim hafızlık yaptığım dönemde sonradan gelen, bizim zıvanadan çıkmış okuyuşlarımızı olması gereken yavaşlığa getiren fakat tam anlamıyla hissiyatsız, halden anlamayan bir hoca gelmişti. Onun aşırı tepkiselliği yüzünden onlarca arkadaşım kursu bıraktı ve hafızlıkları onun bahanesiyle bile olsa yarım kaldı, eksik kaldı. Kendisi sınavdan önce bütün izinleri kaldırmış, ben de hem temiz giysilerim hem de harçlığımın bitmesi nedeniyle, izin vaktim de geldiğinden çıkmaya hazırlanıyordum. O gelinceye kadar rutin olarak uygulanan izni, valizim elimdeyken iptal etti. Ve bunu sonrasında “sınav arefesinde” olmamızı bahane ederek sınava girecek tüm öğrencilere defalarca yaptı. En son seferinde artık itiraz edip karşısına dikildiğimde, bana: “senin durumun hiç iyi değil” dediğinde, şaşkınlık içinde “ben öyle bir şey söylemedim; izne çıkmak için de derslerimin olması gerekmiyor diye biliyorum” demiştim. Ve bu konuşmadan bir hafta sonraki DİB ‘nın 15 hasla girdiğim sınavında derece almıştım. Sınav öncesinde yapılanı bir insan hakları ihlali gördüğümden tepki olarak ders vermeyi bırakmıştım. Oysaki bir günde bir hatim etmeye o kadar yaklamıştım ki, bu ritüelden sonra yapılan minik kutlama için yeni bir giysi bile almıştık. Özgürlüğümün ve temel haklarımın elimden alınması düşüncesine dayanamadığım için ezber çalışamaz hale geldim ve 7+8+7+8 şeklindeki dört günlük hatimden sonrasını getiremedim. Tek bir gün eksi açmadan hafızlık binasında neredeyse 2 yıl boyunca her ay en çok ders veren öğrencilerden olan ben, arka arkaya sürekli eksi açıyor(o günkü ezberimi hocaya okumuyor), kendimi asla ezbere veremiyordum. İçimden de gelmiyordu. Tavana boş boş bakıyordum. Lacivert ve fıstık yeşili tonlarındaydı giysim. Ve O gün hiç olmadı. O giysi 2 ay dolapta bekledi. Sonra eve taşıdım. O dolapta da yıllarca bekledi. Sonra onu hiç giymeden verilecek giysilerle birlikte verdim. O gün bugündür o iki rengi bir arada hiç kullanmadığımı farkettim geçenlerde. O iki renk, bana hayalimdeki ana ulaşmak için canla başla çalışırken yaşatılan büyük haksızlığı hatırlatıyordu. Bilinç altım beni bu kötü hatıradan korumuştu yıllarca ben hiç bilmeden. Evet, hoca çok önemli. Hocasından, idarecisine, yöneticisine, işini doğru yapan, vizyoner hocalar çok önemli. Sanırım yeterince anlattım.

Herkes Hafız Olmak Zorunda Değil Ama Hafız Heybesini Doldurmak Zorunda
Bir kere hafız olduğunuzda 23 yıllık nebevi hayatın en büyük mirası olan ayetleri ezberlemiş oluyorsunuz. Fakat çoğunlukla Arapça bilmediğinizden, okuyup ezberlediklerinizin bilincinden bile olmuyorsunuz. Artık anlamak için çaba göstermelisiniz. Bundan sonra ömür boyu taşıyacağınız bu payeyi hep bir üst seviyeye çıkarma gayretinde olmalısınız. Arapça dersleri kırık mealli çalışmalarla desteklenebilir. Bunun yanında siyeri ayetlerle anlatan bir ders gördüğünüzde veya bir kitabı kendiniz çalıştığınızda İfk hadisesi, Tahrim Olayı, Tebenni Meselesi gibi olayları ve ayetlerini oturtmuş olursunuz; bu çok önemli. Peygamberler Tarihini ayetlerle anlatan bir kitabı çalıştığınızda, Kur’an’ın 1/3'üne denk gelen peygamber kıssaları ile ilgili ayetleri ve sureleri öğrenmiş olursunuz. Fıkıh aynı şekilde. Ve Kur’andaki lafızlardan murad edilen manayı lugavi, tarihsel, dilbilimsel yönüyle inceleyen tefsir ilmi ise bir hafızın hem en avantajlı olduğu, hem de hıfzına en güzel yakışacak branştır. Söz gelimi mevzu bahis olan her hangi bir konu için; “bu konuda ayet var mı?” “Varsa nerelerde, hangi hükmü ifade ediyor?” sorularını kendiniz sorarak kendinizi araştırmaya teşvik edebilir ve hafızlığınızın yanında oldukça elzem olan “Kur’an kültürü”nü edinebilirsiniz.
Bir de şunu ilave etmeliyim; Osmanlı’da hafızlara isimleriyle değil de, eşleri tarafından bile olsa “hafız hanım, hafız bey” şeklinde payeleri ile hitap edilmesi, yere oturmalarına müsade edilmeyip koltuklara oturtulmaları, “canlı Kur’an” gibi görmeleri nedeniyle abdestsiz dokunmamaları, Kur’an’a olan büyük hürmetlerindendi. Bugün de bu kısmen devam eder. Girdiğiniz ortamlarda size hayran hayran bakan gözlerle aşr-ı şerif okumaları talep edilir. Aslında her hafız da bu talebi karşılamak ister. Fakat bildiğimiz üzere bu ses, kulak, eğitim üçlüsüyle son derece bağlantılı bir durumdur. Dolayısıyla ezberi kolay yapan bir çocuk gördüğümüzde hemen hafızlık üzerine var sayımlar yapmadan evvel, resmin tamamına bakarak, bu çocuğun hitabet yeteneği ne durumda, musiki yeteneği ne durumda, hafızlığı hadis, tefsir, siyer, fıkıh gibi temel islam bilimleriyle destekleme konusunda sabrı, isteği var mı? Fıtratı uygun mu? İçinde bulunduğu yaş, bu kararı verip bütün bu sorumlulukları alma konusunda elverişli mi? diye enine boyuna düşünmelisiniz.
Belki çok temkinli gidip, ezberin çok kolay yapıldığı çağları kaçırmakla eleştirebilirsiniz beni, fakat çevrenize baktığınızda hafızlık yapmış ama İslam’ın beş şartını bile uygulamayan, hafız ama deizm şirkine düşmüş, hafız ama tek kelimesini hatırlamayan; çünkü en son yıllar önce Kur’an okumuş, hafız ama kendi kararı alınmadan kendisini hafızlığa yönlendiren ebeveynine öfkeli, yıllarını vermiş ama geldiği bitkin noktada hafızlığını tamamlayamamış, yarım kalmış, artık tamamlama fırsatını da kaçırmış onlarca ama onlarca insan görürsünüz. Bunları kötü örnek olarak değil, istenmeyen veya süpriz sonuçlar olarak değerlendirmek işin doğrusu. Fakat her halukarda işimizde tedbirli olma yükümlülüğümüz var. Burada da devreye ebeveynler giriyor.

Kimler Hafızlık Yapmamalı?
Hafızlık konusunda kimseyi yaşı nedeniyle geri çevirmeyi isabetli bulmuyorum. Bir aylık deneme sürecine alınıp bakılması gerekir. Daha öncede söylediğim gibi inanılmaz bir sabır ve azimle kırklı ellili yaşlarında hafız olan pek çok insan vardır ki, bu, kelimelerin yetersiz kalacağı derecede takdire şayan bir durum. Hafızlıktan geri dönüş olmadığını göz önünde bulundurarak, bu payeyi ve getirdiklerini henüz idrak edemeyecek yaştaki çocuklara önermiyorum. Osmanlı’da çocukların 4yaş, 4 ay, 4 günlükken rahle başına oturtulması, küçücük yaşlarda hafız olan çocukların baz alınmasını da tutarlı bir kıyaslama olarak görmüyorum. O çocuklar, 6 aylık ekran karşısına oturtulmuyor, 2 yaşında ellerine tablet verilmiyor, bizim çocuklarımız gibi dört duvar arasında enerjilerini atacak yer sıkıntısı yaşamıyor, anne-babaları ise günlerinin büyük bir kısmını ekran karşısında geçirmiyordu.

Çocuklarımızı yetiştirirken, 500 yıl geriye bakarken, yaşadıkları çağı, evi ,ortamı görmezden gelemeyiz.Bir de hıfz sürecinin kıskanç olması, kendisinden başka hiç bir şeye yer açmaması nedeni ile, evli, çocuklu hanımlara önermiyorum. Çoğu zaman ısrarla karşılaşıyor, öğrenciyi de içinde ukde kalmaması için bir aylık deneme sürecine alıyorum. Kendilerine 30–29–28. cüzlerden sure ezberi yapmayı teklif ediyorum. Çoğunlukla 1 ay içinde, bazen 3 ay sonra, evin, eşin, çocukların hizmeti arasında, konsantrasyon ve yoğun fedakarlık getiren bu sürecin stresiyle başa çıkamadıklarını söylüyorlar devam etmek istemiyorlar. Ama ben karşılaşmamış olsam da, ailevi ilişkilerini zedelemeden evdeki günlük hayatının içine bu tempoyu yerleştirebilen birisi, pekala devam edebilir.

SONUÇ:
Bütün bu saydıklarım, çok fazla şey gerekiyormuş anlamına gelebilir. Fakat sanıyorum hiç birisi, yıllar verilerek yapılmış bir hafızlığın kaybedilmesinden daha kötü, daha içler acısı değildir. Eğer gerçekten hafızlık rüyalarınızı süslüyor, çok istiyor fakat önünüzde engeller varsa, ezberlerinizi namazlarda okumak şartıyla 30.cüzden sure ezberi yapmaya başlayabilirsiniz. Bilindiği üzere “namaz kılacak kadar” sure ezbere bilmek her müslümana farzdır. Pek çoğumuz ömrümüz boyunca Kur’an-ı Kerim’in sonundaki 10 sureyle namazlarımızı eda ederiz. Böyle bir adım namazlarımıza tatlı bir heyecan da katacaktır. 30.cüzü tamamlayıp, baştan sonra ezbere okuyup, 29,28. cüzlere geçebiliriz.

Cuma günleri veya çeşitli kandillerde okuduğumuz Yasin, Tebareke, Amme, Fetih, Cuma, Kıyame, Rahman, Vakıa gibi sureleri ezberleyebiliriz. Allah’ın izniyle hafızlığın tadını almamız, kendimizi ilerletmemiz yönüyle son derece anlamlı bir meşgale olacaktır. Bu ezberleri yaparken Diyanet İşleri Başkanlığının “diyanet hafız” isimli uygulamasını kullanabilirsiniz. Hem acaba burası böyle mi okunuyordu sorunuza cevap olur, hem de ekran kapalıyken okumaya devam etmesi işinize çok yarar.
Ayrıca herkes hafız olmak zorunda değil ama herkes bir hafız kadar Kur’an ahlakı ile ahlaklanmak, yaşayan bir Kur’an olmak zorunda. Hem “Peygamber der ki: Ey Rabbim! Kavmim bu Kur’an’ı büsbütün terketti.” (Furkan,30) ayeti önümüzde duruyorken güzel bir ivmelenmedir de.Hiç olmazsa “Kur’an’ı şu sebepten hıfzedemiyorum ama Kur’an ile yaşamaya niyet ettim” demek bile başlı başına aldanmışlıktan çıkıp, hayatımızda berekete olacak büyük, çok büyük bir niyettir. Rabbim, Kuran ile bedenimizi şifalandırmayı, ruhumuzu diriltmeyi, dünyalık meşgale ve işlerimizi yoluna koymayı ve mü’minler olarak üzerimizdeki ölü toprağı atmamızı nasip etsin. Amin!

Görsel: @mosquesty

  • Paylaş:

BUNLARI DA İNCELEMEK İSTEYEBİLİRSİN

5 yorum

  1. Cok guzel ozetlemissiniz merve hanim, Allah razi olsun.. yeni blogunuzda hayirli olsun..umarim bu sefer kapatmaya gucleri yetmez..

    YanıtlaSil
  2. Rabbim sizden razı olsun

    YanıtlaSil
  3. Hafızlık konusunda çok doyurucu bir yazı olmuş Merve hocam,elinize emeğinize yüreğinize sağlık.Rabbim cümlemize, lafzinin hafızı olduğumuz Kur'an'ın, manasının muhafızı olmamızı nasib etsin.Amin

    YanıtlaSil
  4. Maşallah ne güzel anlatmışsınız. İnşllah gelecek nesilleri izle ışık olur bu güzel paylaşım. EmeğiniZe sağlık

    YanıtlaSil
  5. Ne güzel anlatmışsınız. Bir zamanlar benim de hayalimdi. İnşaallah Kuran ile hemhal olmayı Rabbim nasip etsin.

    YanıtlaSil